top of page

Menşe-i Sen Ol.

Fatoş Somsa

Her biri mutluluk satmak üzere kurgulanmış reklamları izlerken, Yıllar önce katıldığım bir eğitim geldi aklıma. Eğitim de, ''mutlu olduğumuz zamanlar'' ın listelesini yapmamız istenmişti. Birkaç dakika içinde hepimiz buz kesmiştik. Hiç kimse listeye yazabilecek tek bir şey hatırlamıyordu. Bozguna uğramış gibiydik. Boşa yaşandığımızı düşündüğümüz koca bir ömrün, hüznü tüm odayı kaplamıştı. Günün sonunda, ''yok canım o kadar da değildir'' diye, diye utanma belası üçer, beşer bişeyler karalamayı başardığımızı hatırlıyorum.

Ne olmuştu da hepimiz aynı anda kendimizi sıfırlamıştık. Tamamen mutsuz hayatlara mı

sürmüştük sahi ? Elbettte hayır. Lakin görünen o ki; mutluluğu hatırlamada çok da başarılı olamıyor insanoğlu. Her zaman, İlk akla gelenler, en tepe de yada en dip te, ödül, terfi, özel bir hediye, ceza, kayıp gibi deneyimleri yaşadığımız zamanlar, ki burada mutluluğun yada mutsuzluğun menşe-i ‘’ dış kaynaklardır.

Mutluluk insanoğlunun asırlardır üzerinde düşündüğü bir konu. Mutluluk için bir kaynak üretilmesi gerektiğinde herkes hemfikir. Bir kaynak gerekiyor madem, üretmek yerine ithal etmeye çalışınca, kaçınılmaz sonunu da göze almış oluyoruz. Ödül için, iltifat için, alkış için, like için, waw için yaşanmaya başlanılan nokta da, herşeyin daha iyisi hep olduğu için, daha da iyiye ve ileriye koşmak ve sonu gelmeyen bir yarışın içinde yer almaya çalışmak, mutsuzluğun derin kuyusuna dalmak gibi. Kısa yoldan, garanti mutsuzluğun formülü kıyastır. Dış kaynaktan beslemek bağımlılık, bağımlılık da özü, özgünlüğü ve özgüveni kaybetmektir.

Eee, ömür kısa, ‘’daha iyi’’ nin de bir sonu yok madem, diyorum ki; boşver , O’nu , Bu’nu. Sen olmanın ve sen kalabilmenin tadına var. İçsel mutluluk kaynakları bul kendine. Mesela, her mevsimi sevmeyi öğren. Güneşin, bulutun, yağmurun, karın, fırtınanın tadına var. Güneş te kemiklerini ısıt, yağmur da ıslan, toğrağın kokusunu içine çek. Kar yağdığında çocuk gibi sevinip, fırtına da, taze çay kokusu ile sıcak kanepenin tadını çıkar mesela. Uzun yürüyüşlerin, güzel bir kitap okumanın, iyi bir film seyretmenin, eski bir dostla kahkahalarla sohbet etmenin, birinin omuzu dokunup’’ iyi ki varsın’’ demenin verdiği hazzı doya,doya yaşa. Yanlızlığın da sessizliği, kalabalıkta coşkuyu sev. Sevdiklerinle bol bol zaman geçir. Olabildiğince sadeleştir hayatı. Evin de, dolabın da, çekmecelerin de, kafan da, düşüncelerin de, yediklerin de, giydiklerin de , enerjini çalan işler de, konuşman da. Bir şey biriktirmek istiyorsan ‘’güzel anlar ‘’ dan oluşan bir koleksiyon edin kendine. Her gün bir nadine parça daha ekleyebileceğin. Uzun geceler de sevdiklerinde paylaşabilmek için. Yapabilrsen eğer, İşte şimdi içten üretmeye başladın demektir, menşe-i kendinsin. Hiç kimseye ihtiyacın yok.

Ve ne zaman yüreğin daralsa, Tanrıların biz insanlara oynadığı bu oyunu hatırla..

Bir gün Olimpos Dağı’ında toplanan Tanrılar, ‘’ mutluluğu nereye saklasak da insanlar onu arayıp da bulamasalar’’ diye oyun oynamaya karar vermişler. Ve bütün Tanrılar da farklı, farklı öneriler sunmuşlar. Kimi ‘’dağın tepesine çıkaralım ’’, kimi ‘’denizin dibine gömelim ‘’, kimi ‘’bulutların arasına’’, kimi de ‘’göğün yedi kat üstüne’’ saklayalım demiş.

Zeus, ‘’İnsanlar bütün dünyayı keşfedecek akla sahip. Ama nedense bu aklı kendilerini keşfetmek için kullanmıyorlar. O zaman mutluluğu insanların ta içine, kalbine koyalım, oraya bakmak nasılsa akıllarına gelmez’’ demiş. Sonunda Tanrıların kralı Zeus’un fikri kabul görmüş. Mutluluğun merkezi o gün bugündür insanların içinde saklı kalmış.

Zeus, ‘’İnsanlar bütün dünyayı keşfedecek akla sahip. Ama nedense bu aklı kendilerini keşfetmek için kullanmıyorlar. O zaman mutluluğu insanların ta içine, kalbine koyalım, oraya bakmak nasılsa akıllarına gelmez’’ demiş. Sonunda Tanrıların kralı Zeus’un fikri kabul görmüş. Mutluluğun merkezi o gün bugündür insanların içinde saklı kalmış

bottom of page